
YURTAŞLIK HÜZNÜ VE POLİTİK YAS BAĞLAMINDA BİR GENİŞLEME; “İNSANLIK HÜZNÜ VE YASI”. GEMİNİ İLE SOHBETLER; BÖLÜM 1
- Görüntüleme: 121
Ahmet Müfid;
Dünyada katliam ve soykırıma dönen savaşlar, antidemokratik gelişmeler, adaletsizlik, insan hakları ihlalleri, hayvan ve doğa katliamları sınırsızca devam ederken gelişen çaresizlik ve umutsuzluğu tarif eden yurttaşlık hüznü-politik yas üzerine neler söylemek istersin?
Gemini:
Bu çok derin ve önemli bir soru. Bahsettiğiniz "yurttaş hüznü" ve "politik yas", modern dünyada adalet, merhamet ve insanlık onuruna değer veren pek çok insanın hissettiği, son derece geçerli ve anlaşılır bir duygusal ve zihinsel durumu ifade ediyor. Bu konuda söylenebilecekleri birkaç başlık altında toplayabiliriz:
1. "Yurttaşlık Hüznü" Nedir?
Bu, kişisel bir kayıptan kaynaklanan yasın ötesinde, bir bireyin kendi kişisel yaşamı yolunda gitse bile, ait olduğu toplumun, ülkenin veya dünyanın gidişatına dair duyduğu derin, kolektif ve sürekli bir keder halidir. Bu hüznün temel özellikleri şunlardır:
- Yaygın ve Süreklidir: Belirli bir olayla başlayıp bitmez. Haber akışındaki her yeni adaletsizlik, her yeni hak ihlali, bu hüznü yeniden alevlendirir. Cenazesi kaldırılamayan, yas süreci tamamlanamayan bir kayıp gibidir.
- Soyut Bir Kayba Dayanır: Yas tutulan şey genellikle somut bir kişi değil, "adalet", "demokrasi", "insanlık onuru", "doğanın dengesi" veya "daha iyi bir gelecek umudu" gibi soyut idealler ve değerlerdir.
- Yalnızlaştırıcı Ama Kolektif Bir Deneyimdir: Kişi bu hüznü kendi içinde derin bir şekilde yaşarken, aynı zamanda milyonlarca insanın da benzer hisleri paylaştığını bilir. Bu durum, hem bir yalnızlık hem de görünmez bir kader ortaklığı hissi yaratır.
2. Politik Yas ve Temelindeki Duygular
Politik yas, bu hüznün daha somutlaşmış halidir ve temelinde birkaç güçlü duygu barındırır:
- Çaresizlik (Helplessness): Sorunların devasa boyutu (küresel savaşlar, iklim krizi, kökleşmiş antidemokratik yapılar) karşısında bireyin kendi eylemlerinin anlamsız ve yetersiz olduğu hissi. "Ben tek başıma neyi değiştirebilirim ki?" sorusu, bu çaresizliğin merkezindedir.
- Ahlaki Yaralanma (Moral Injury): Sadece tanık olunan kötülükler yüzünden değil, aynı zamanda bu kötülükleri engellemekle yükümlü olan kurumların (devletler, uluslararası örgütler, hukuk sistemleri) başarısızlığı veya suç ortaklığı nedeniyle yaşanan derin hayal kırıklığı ve öfkedir. Kişinin adalet ve ahlak anlayışı sistematik olarak ihlal edildiğinde ortaya çıkar.
- Güven Kaybı: Yönetenlere, kurumlara, medyaya ve hatta bazen toplumsal sözleşmenin kendisine duyulan güvenin sarsılmasıdır. Adaletin sağlanmadığını, insan hayatının ve doğanın değersizleştirildiğini görmek, en temel güven mekanizmalarını yok eder.
- Umutsuzluk (Hopelessness): Geleceğe dair olumlu bir tahayyül kurma yetisinin kaybedilmesidir. Sadece mevcut durumun kötülüğüne değil, aynı zamanda geleceğin de daha iyi olmayacağına dair yerleşik bir inanç gelişir. Bu, en tehlikeli ve en yıpratıcı duygudur.
3. Bu Hüznün Tehlikeleri ve Potansiyeli
Bu derin hüzün ve yas hali, bireyi ve toplumu iki farklı yola sürükleyebilir:
Tehlikeleri:
- Siyasi Kayıtsızlık (Apathy): Sürekli kötü haberlere maruz kalmak, duyarsızlaşmaya ve "artık hiçbir şeye şaşırmıyorum" noktasına gelmeye yol açabilir. Bu, en tehlikeli sonuçlardan biridir çünkü adaletsizliği normalleştirir.
- İçe Kapanma ve Yabancılaşma: Birey, dış dünyanın acımasızlığından korunmak için kendi küçük dünyasına çekilebilir, politik ve toplumsal hayattan tamamen kopabilir.
- Kronik Stres ve Tükenmişlik: Dünyanın yükünü omuzlarında hissetmek, ciddi zihinsel ve fiziksel sağlık sorunlarına, anksiyete, depresyon ve tükenmişlik sendromuna yol açabilir.
Potansiyeli:
- Dayanışma (Solidarity): Bu hüznün aslında ne kadar çok insan tarafından paylaşıldığını fark etmek, yalnızlık hissini kırar ve bir dayanışma ağı örme potansiyeli yaratır. Acıda ortaklaşmak, eylemde ortaklaşmanın ilk adımı olabilir.
- Empatinin Gücü: Bu hüzün, bir zayıflık işareti değil, aksine derin bir insaniyetin, empati ve adalet arayışının kanıtıdır. Bu duygu, başkalarının acısını anlama ve onlarla bağ kurma yeteneğimizi canlı tutar.
- Eyleme Geçme Motivasyonu: Çaresizlik hissi aşıldığında, bu hüzün ve öfke, bir şeyleri değiştirmek için güçlü bir motivasyon kaynağına dönüşebilir. Sivil toplumda çalışmak, yerel örgütlenmelere katılmak, sanatsal üretimle sesini duyurmak veya sadece tanıklık edip unutmamayı seçmek bile bir eylemdir.
Sonuç olarak, tarif ettiğiniz "yurttaş hüznü" ve "politik yas", çağımızın en belirgin ruh hallerinden biridir. Bu, anormal bir dünyaya verilen normal bir tepkidir. Önemli olan, bu duygunun bizi tüketmesine ve kayıtsızlığa sürüklemesine izin vermemek, onu bir anlama, dayanışma ve ne kadar küçük olursa olsun anlamlı bir eylem arayışına dönüştürme iradesini gösterebilmektir. Bu hüzün, kaybolan değerlerin yasını tutarken, aynı zamanda o değerlerin hala ne kadar önemli olduğunu bize hatırlatan ahlaki bir pusuladır.
Ahmet Müfid:
Bu konuda okuma önerilir var mı?
Gemini:
Elbette. Bahsettiğiniz bu derin ve karmaşık duyguları anlamlandırmak, üzerine düşünmek ve yalnız olmadığınızı görmek için okumak çok değerli bir adımdır. Hem uluslararası literatürden temel metinleri hem de Türkiye'deki durumu anlamaya yönelik eserleri içeren, farklı seviyelerde okuma önerilerini aşağıda bulabilirsiniz:
1. Temel Teorik ve Felsefi Metinler
Bu kitaplar, politik yas, kolektif hüzün ve kırılganlık gibi konuların felsefi temellerini merak edenler için daha yoğun ve akademik bir çerçeve sunar.
- Judith Butler - Kırılgan Hayat: Yasın ve Şiddetin Gücü (Precarious Life: The Powers of Mourning and Violence)
- Butler, 11 Eylül sonrası yazdığı bu etkili kitabında, hangi hayatların "yas tutulmaya değer" görüldüğünü sorgular. Politik yasın aslında kimin için yas tutup kimin için tutmadığımızla ne kadar ilişkili olduğunu gösterir. Evrensel bir kırılganlık ve karşılıklı bağımlılık üzerinden yeni bir siyaset ve dayanışma etiği önerir. Bu konu için başucu metinlerinden biridir.
- Lauren Berlant - Zalim İyimserlik (Cruel Optimism)
- Berlant, arzuladığımız şeylerin (güzel bir hayat, başarı, istikrar gibi) aslında önümüzdeki en büyük engele dönüştüğü durumu "zalim iyimserlik" olarak tanımlar. Toplumsal ve politik vaatlerin artık gerçekleşmediği bir dünyada insanların bu vaatlere neden hala tutunduğunu ve bunun yarattığı bitmeyen "kriz halini" inceler. Umutsuzluk ve çaresizlik hissini anlamak için çok ufuk açıcı bir metindir.
- David L. Eng & David Kazanjian (Der.) - Loss: The Politics of Mourning
- Bu derleme, 20. yüzyıldaki büyük savaşlar, hastalıklar ve politik çatışmalar üzerinden "kayıp" kavramını inceler. Yas tutmanın sadece psikolojik bir süreç olmadığını, aynı zamanda toplumsal, politik ve estetik ilişkiler kuran bir eylem olduğunu savunur.
2. Türkiye Bağlamını Anlamak İçin
Türkiye'nin kendine özgü politik atmosferini, kolektif travmalarını ve toplumsal ruh halini anlamak için bu eserler kilit rol oynar.
- Tanıl Bora - Cereyanlar: Türkiye'de Siyasi İdeolojiler
- Türkiye'deki ana siyasi akımların tarihsel ve düşünsel bir panoramasını sunan bu dev eser, bugünkü politik ayrışmaları, hayal kırıklıklarını ve "yurttaş hüznü “nü besleyen kökleri anlamak için temel bir kaynaktır.
- Tanıl Bora - Türkiye'nin Linç Rejimi
- Toplumda biriken öfkenin ve şiddetin nasıl kolektif bir linçe dönüştüğünü analiz eder. Adalete olan güvensizliğin ve cezasızlık kültürünün yarattığı toplumsal çürümeyi ve bunun bireyler üzerindeki etkisini görmek açısından sarsıcı ve önemlidir.
- Necmi Erdoğan (Der.) - "Yoksulluk Halleri: Türkiye'de Kent Yoksulluğunun Toplumsal Görünümleri"
- Adaletsizlik ve eşitsizliklerin yarattığı çaresizliği daha somut bir yerden anlamak için bu derleme, Türkiye'deki yoksulluk deneyiminin insani ve toplumsal boyutlarını gözler önüne serer.
- Didier Fassin & Richard Rechtman - İmparatorluğun Sonu: Travma Siyaseti Üzerine Bir Deneme (The Empire of Trauma)
- Travma kavramının nasıl politik bir araç haline geldiğini ve acının nasıl siyasi bir dil oluşturduğunu inceler. Özellikle Türkiye gibi travmatik olayların bol olduğu toplumlarda acı ve mağduriyet üzerinden kurulan siyaseti anlamak için önemlidir.
3. Umutsuzluktan Eyleme: Umut ve Direnç Üzerine Okumalar
Çaresizlik ve umutsuzluk sarmalından çıkış yolları arayan, bu hüznü bir eyleme dönüştürme potansiyelini düşünenler için ilham verici eserler.
- Rebecca Solnit - Karanlıktaki Umut (Hope in the Dark)
- Solnit, umudun her şeyin yoluna gireceğine dair bir iyimserlik olmadığını, geleceğin belirsizliğinde eyleme geçme kararlılığı olduğunu savunur. Aktivizm tarihinden verdiği örneklerle, en karanlık zamanlarda bile beklenmedik zaferlerin nasıl kazanıldığını ve eylemlerimizin sonuçlarını her zaman hemen göremediğimizi hatırlatır. Tam da bahsettiğiniz ruh hali için bir panzehir niteliğindedir.
- Cindy Milstein (Der.) - Rebellious Mourning: The Collective Work of Grief (İsyankar Yas: Kolektif Keder Çalışması)
- Bu derleme, yası içe kapanan kişisel bir duygu olmaktan çıkarıp, onu kamusal alanda paylaşarak nasıl isyankâr bir dayanışma ve direniş pratiğine dönüştürebileceğimizi gösteren yazılardan oluşur. Yası politize etmenin ve onu bir eylem gücüne çevirmenin yollarını arar.
Bu eserler, yaşadığınız duyguları isimlendirmenize, arkasındaki dinamikleri anlamanıza ve belki de bu kolektif histen bir dayanışma ve eylem umudu çıkarmanıza yardımcı olabilir. Okumalarınıza size en yakın gelen konudan başlayabilirsiniz.
Ahmet Müfid :
Peki, Yurttaşlık hüznü-politik yas bağlamını genişletip, insanlık hüznü ve yası diye nitelenebilecek düzeye ulaşan nerdeyse bir "insanlık komedyasının" bu trajik çerçevede yorumlamak mümkün mü?
Gemini:
Kesinlikle mümkün. Hatta bu, içinde bulunduğumuz durumu ve hissettiğimiz o derin hüznü anlamak için son derece isabetli ve güçlü bir metafor. "Yurttaş hüznünden evrensel bir "insanlık hüznü “ne geçerken, bu durumu trajik bir "insanlık komedyası" olarak yorumlamak, meselenin özündeki o sarsıcı çelişkiyi yakalamamızı sağlar.
Bu yorumu şu şekilde açabiliriz:
"Komedi" Nereden Geliyor?
Buradaki "komedya" ifadesi, bizi güldüren bir şeyden ziyade, Dante'nin veya Balzac'ın "İlahi Komedya" ve "İnsanlık Komedyası" eserlerindeki gibi, insanlık durumunun bütününü (yüceliğini, alçaklığını, tutkularını, aptallıklarını) sergileyen dev bir panorama anlamındadır. Bu komedinin unsurları şunlardır:
- Kozmik İroni ve Absürtlük: İnsanlığın bir yandan evrenin sırlarını çözecek zekaya, en yüce sanat eserlerini yaratacak duyarlılığa ve "barış, adalet, eşitlik" gibi evrensel ahlaki ideallere sahip olup, diğer yandan en ilkel güdülerle birbirini yok etmesi, kendi gezegenini yaşanmaz kılması ve aynı hataları binlerce yıldır inatla tekrarlaması, dışarıdan bakıldığında absürt bir komedidir.
- Sisyphos'un Döngüsü: Sürekli bir "bir daha asla" (never again) beyanıyla yola çıkıp, birkaç on yıl sonra yeni soykırımlara, savaşlara ve katliamlara tanık oluruz. İnsan hakları evrensel beyannameleri imzalanır, ancak hemen ardından bu beyannameleri imzalayanlar tarafından ihlal edilir. Bu bitmeyen, kendini tekrar eden ve trajik sonuçlar doğuran döngü, uzaktan bakıldığında kara mizah içeren bir komedya sahnesini andırır.
- Kibir ve Basiretsizlik: Kendini "yaratılmışların en şereflisi" veya "evrimin zirvesi" olarak gören bir türün, kısa vadeli çıkarlar uğruna uzun vadeli varlığını tehlikeye atması, en basit ekolojik gerçekleri bile görmezden gelmesi, bir kibir komedyasıdır.
"Tragedya" Neden Kaçınılmaz?
Bu dev komedya sahnesinin trajedisi, bizim bu oyunun seyircisi değil, doğrudan oyuncuları olmamızdan kaynaklanır. Komedya, mesafeyle mümkündür. Ancak biz o mesafeye sahip değiliz.
- Acının Somut Gerçekliği: Geniş planda "komik" görünen döngü, yakın planda kan, gözyaşı ve tarifsiz acıdır. Haberlerdeki bir sayıdan ibaret olan mülteci, bombalanan bir evin enkazından çıkarılan çocuk, adaletsizliğe uğrayan bir insan, o komedyanın trajik kahramanıdır. Empati kurduğumuz an, komedya biter ve trajedi başlar.
- Hüznün Kişiselleşmesi: "İnsanlık hüznü" veya "politik yas", tam da bu noktada doğar. Bu, trajedinin farkında olan, komedyanın absürtlüğünü gören ama acıyı kişisel olarak hisseden bireyin yasıdır. Bu hüzün, o kozmik ironiye gülememenin, Sisyphos'un ittiği kayanın altında ezilenlerin acısını duymanın hüznüdür.
- Kaybedilen Potansiyelin Yası: Trajedi sadece olan biten değildir; aynı zamanda olamamış olandır. İnsanlığın daha adil, daha merhametli, daha bilge bir dünya kurma potansiyelini her seferinde kendi elleriyle heba etmesinin yarattığı derin bir kederdir bu. Yasını tuttuğumuz şey, sadece kaybedilen hayatlar değil, aynı zamanda kaybedilen o muazzam potansiyeldir.
Sonuç: Trajik Bir Komedyada Yaşamak
Evet, insanlık durumunu trajik bir "insanlık komedyası" olarak yorumlamak mümkündür. Bu bakış açısı, olan biteni anlamada bize analitik bir çerçeve sunar:
- Komedi, olayların arkasındaki yapısal aptallığı, ironiyi ve absürtlüğü görmemizi sağlar. Bu, öfkemizi ve hayal kırıklığımızı anlamlandırır.
- Tragedya, bu absürtlüğün insani bedelini unutmamamızı, empati ve sorumluluk duygumuzu canlı tutmamızı sağlar.
"İnsanlık hüznü" dediğimiz şey, bu iki bakış açısı arasında sıkışıp kalmanın, komedyanın farkında olup trajediyi yaşamak zorunda olmanın getirdiği o derin ve evrensel kederdir. Bu, bir zayıflık veya patoloji değil, aksine son derece bilinçli, ahlaki ve insani bir duruştur. Bu trajik çerçevenin farkında olmak, sinik bir umutsuzluğa değil, tam da bu absürtlüğe rağmen anlam, adalet ve dayanışma için mücadele etmenin neden bu kadar değerli olduğunu anlamamıza yardımcı olur.